Tantan ve Ata Sporumuz güreşe adanmış bir hayat. Fatih… İstanbul’un fetihle açılan tarihi kapısı, medeniyetin katman katman biriktiği, kültürün, inancın ve sporun aynı çatı altında varlık bulduğu eşsiz bir ilçe. Bu topraklar sadece tarihî eserleriyle değil, yetiştirdiği değerlerle de zamana iz bırakır. Ve o izlerden biri; benim için yalnızca tarihin değil, aynı zamanda hayatımın da bir parçası olan dedem, Sadettin Tantan.
Yol Tarifi
Yorum Yazın
Paylaşın
Dinleyin
Tantan ve Ata Sporumuz güreşe adanmış bir hayat. Fatih… İstanbul’un fetihle açılan tarihi kapısı, medeniyetin katman katman biriktiği, kültürün, inancın ve sporun aynı çatı altında varlık bulduğu eşsiz bir ilçe. Bu topraklar sadece tarihî eserleriyle değil, yetiştirdiği değerlerle de zamana iz bırakır. Ve o izlerden biri; benim için yalnızca tarihin değil, aynı zamanda hayatımın da bir parçası olan dedem, Sadettin Tantan’dır.
Bugün dedemin adımlarını takip ederek Fatih’in sokaklarında dolaşırken, her köşe başında tarihle göz göze geliyorum. Ama rotam bu kez Topkapı Sarayı’na, Ayasofya’ya ya da Kapalıçarşı’ya değil. Bu defa adımlarımı başka bir hafızaya, başka bir mücadele alanına, dedemin yaşamının derin izlerinden birine çeviriyorum; Çıngıraklı Sokağın demir taşı: İstanbul Güreş İhtisas Kulübü’ne.

Millî Mücadele dönemi; 1919 yılında kurulan ve zamanla Türk Güreşi’nin hafızası hâline gelen İstanbul Güreş İhtisas Kulübü, Fatih’in İskenderpaşa Mahallesi’nde kök salmıştır. Türk Spor Tarihi’nde iz bırakan bu kulüp, sadece başarılarıyla değil, aynı zamanda vefa duygusuyla büyüyen bir okul olmuştur.
İstanbul Güreş İhtisas Kulübü’nün tarihçesine göz attığınızda 1919 yılında Kumkapı Kulübü olarak kurulduğunu, 1938’de Haliç İdman Ocağı ile birleştiğini ve nihayetinde bugünkü adını alarak “İhtisas” unvanını kazandığını görürsünüz. Ancak kulüp sadece bu isimlerden ibaret değil. Ata sporu güreşe sahip çıkan Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Kumkapı ve Haliç İdman Yurdu’nun sahiplenilmesinde bizzat önayak olmuştur. 1990’larda yeniden ivme kazanmasında, 1992 Barselona Olimpiyatları sonrasında Türk Güreşi’nin çıkışa geçtiği dönemde, kulübün vizyoner bir yaklaşımla yeniden ayağa kalkmasında ise dedem Sadettin Tantan’ın payı büyüktü.

Kapısından içeri adım attığınız an, burasının sadece bir spor salonu değil; disiplinin, terin, geleneğin ve vefanın aynı potada eridiği bir mekân olduğunu hissediyorsunuz. Minderin üzerindeki izlerden, duvarları süsleyen şampiyonluk fotoğraflarından ve kulüp tarihçesinden yayılan o derinlik, insana güçlü bir aidiyet duygusu veriyor. Ancak bu aidiyetin en güçlü temsilcilerinden biri hiç kuşkusuz dedemdi. Tantan’ın kulübün tarihine, gelişimine ve arşiv çalışmalarına yaptığı katkılar o kadar belirgin ki binanın duvarları neredeyse onun adını fısıldıyordu.
1978 yılında başlayan Tantan dönemi, 1986’da vakıflaşmayı ve 1986–1990 yılları arasında altyapıda yapılan atılımları beraberinde getirmiş. Dedemin temellerini attığı altyapı, kısa sürede meyvelerini vererek yıllarca kulübe ve Türk Güreşi’ne gurur abidesi şampiyonlar, unutulmaz başarılar kazandırmıştır.

1991–1993 arasında Türkiye Güreş Federasyonu Başkanlığı’nı da üstlenen Tantan, bu kısa başkanlık süresince radikal değişiklikler ve köklü reformlara imza attı. Disiplin anlayışı, görev bilinci ve çalışkanlık odaklı yaklaşımı, grekoromende 28 yıl, serbest stilde 24 yıl aradan sonra Türkiye’yi yeniden olimpiyat kürsülerine taşımıştır. Minderdeki görev karmaşasına son verip, “ya antrenörsün, ya hakemsin” diyerek, aynı anda antrenörlük ve hakemlik yapanların yarattığı tartışmalara da kesin bir çözüm getirmiştir.
Kulübü gezerken bir kitap dikkatimi çekiyor: İstanbul Güreş İhtisas Kulübü 1919. Kulübün tarihçesini anlatan bu özenli çalışmada, dedemin yazdığı önsöz beni hem duygulandırdı hem gururlandırdı. “Türk Güreşi, sadece bir spor değil, bir milletin karakteridir. Bu karakteri geleceğe taşımak bizim asli görevimizdir.” Bu cümleyle bile onun neden sadece bir spor yöneticisi değil, aynı zamanda bir değer bekçisi olduğunu anlayabilirsiniz. 1919 yılında bir grup idealist sporcunun girişimiyle temelleri atılan İstanbul Güreş İhtisas Kulübü; Türk Sporu’na, Mersinli Ahmet ile ilk olimpiyat madalyasını ve Yaşar Erkan ile ilk olimpiyat altınını kazandırmasında önemli bir rol oynamıştır.

Sadettin Tantan bugün İstanbul Güreş İhtisas Kulübü Vakfı Başkanı olarak Türk Sporu’na hizmet etmeye devam ediyor. Yalnızca geçmişi onurlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda geleceğe de yatırım yapıyor. Kulübün tarihçesini arşiv belgeleriyle yeniden ortaya koyan 1919 kitabının yayımlanmasında öncülük eden dedem, Türk Güreşi’nin tarihsel hafızasının korunmasının önemine dikkat çekiyor. Şimdilerde ise İstanbul Güreş İhtisas Kulübü yepyeni bir tesis hazırlığında. Yeni tesis, Fatih’in İskenderpaşa Mahallesi, Çıngıraklı Sokağında yükselecek modern bir spor kompleksi olacak. Bu yeni tesis sadece bir bina değil; gençlerin disiplinle, özveriyle ve millî bilinçle yetişeceği bir mekân olarak planlanıyor. Dedemin bu projeye verdiği destek, onun hayat boyu taşıdığı “mücadele” ilkesinin bir yansımasıdır.
1941 yılında Sakarya, Sapanca’da doğan dedem Sadettin Tantan, gençlik yıllarından itibaren hayatını Atatürk’ün İlke ve İnkılaplarından aldığı güç ile Türkiye Cumhuriyet Devleti’ne adamıştır. Dürüst kişiliğiyle adını efsaneleştirmiştir. Emniyet Müdürlüğü’nden İçişleri Bakanlığı‘na, devletin her kademesinde görev almış olan Tantan, en büyük tutkusu; sporu ve özellikle güreşi, hayatının her alanına katmıştır. İstanbul Güreş İhtisas Kulübü Başkanlığı’nı yürüttüğü 1980-1990 yıllarında, Fatih’in çarşılarında, sokaklarında, tarihi yarımadasında huzurun tesisi için gece gündüz çalıştı. Dedem aynı zamanda Aralık 1991 ve Aralık 1993 yılları arasında da Türkiye Güreş Federasyonu Başkanlığı görevine getirilmişti. Dedem, o dönemde gençleri sokaklardan spor salonlarına yönlendirerek hem spor bilincini yaygınlaştırmış hem de kulüp bünyesinde yetiştirdiği sayısız Türk Genci’ni başarılı sporcular haline getirmiştir.

1994 yılında Fatih Belediye Başkanlığı görevini yürütmesi, onun bu ilçeye duyduğu aidiyetin bir başka göstergesiydi. Fatih’in sorunlarını, potansiyelini ve kültürel dokusunu bilen biri olarak siyasete adım atmış, yerel yönetim aracılığıyla daha kapsayıcı hizmet sunma niyetiyle halkın karşısına çıkmıştı. Kamu düzenini sağlamak adına geliştirdiği uygulamalarla halkın takdirini kazandı. Bu dönemde geliştirdiği halkla iç içe olma yaklaşımı, onu sadece bir güvenlik bürokratı değil; şehriyle yaşayan, nefes alan bir yönetici yaptı. Ardından 1999 yılında İçişleri Bakanlığı görevini üstlendi. Ama ne zaman söz konusu “güreş” ve “gençlik” olsa, dedem hep kulübüne döndü.
Dedemin yaşamı ile Fatih’in ruhu arasında büyük bir benzerlik vardır: direnç, karakter, gelenek ve sorumluluk. Fatih nasıl ki İstanbul’un geçmişine açılan bir kapıysa, dedem de Türkiye’nin yakın tarihine, hem kamu yönetiminde hem sporda önemli katkılar sunmuş bir isimdir. Güreşin doğasında var olan kararlılık, duruş ve mücadele, onun hayat felsefesiyle örtüşmektedir. Kulüp ziyareti vesilesiyle bu değerleri bir kez daha genç sporculara aktaran dedem, hem onlara örnek olmuş hem de kendi kökleriyle bağ kurmuştur.

Kulüpten ayrılırken aklımda bir cümle çınlıyordu: “Sadettin Tantan sadece bir siyasetçi değil; bu minderin, bu tarihin, bu semtin evladı.” Ve ben, onun torunu olarak, gururla söylüyorum:
Fatih’in kadim sokaklarında yankılanan bu miras, dedemin adını da tıpkı ata sporumuz güreş gibi onurla ve gururla nesiller boyu yaşatacaktır. Ben de onun yol göstericiliğinde, ondan öğrendiğim mücadele ruhunu içimde taşıyarak, yılmadan ve yorulmadan çalışacağım. Çünkü biliyorum ki, miras sadece kan bağında değil; taşıdığın sorumlulukta, sergilediğin duruşta, tuttuğun sözde ve verdiğin emekte yaşar.
Ona layık bir torun, ailesine ve ülkesine faydalı bir evlat olabilmek için adımlarımı her zaman onun ilkeleriyle hizalayacağım. Dedemin bana en sessiz ama en güçlü miraslarından biri, yıllar önce kulağıma fısıldadığı şu sözdü: “Kalbini her zaman büyük tut.” İşte ben de o büyük kalbin izinde yürümeye devam edeceğim. Hem Fatih’e, hem güreşe, hem de dedeme yakışır bir şekilde…