Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk denince, akıllara onun devrimleri, vizyonu ve Türk milletine bıraktığı miras gelir. İstanbul özelinde onunla ilişkilendirilen en önemli yer ise şüphesiz Dolmabahçe Sarayı’dır.
Yol Tarifi
Yorum Yazın
Paylaşın
Dinleyin
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk denince, akıllara onun devrimleri, vizyonu ve Türk milletine bıraktığı miras gelir. İstanbul özelinde onunla ilişkilendirilen en önemli yer ise şüphesiz Dolmabahçe Sarayı’dır.
İstanbul’un boğaza bakan bu görkemli yapısı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde padişahların ikametgâhı olmuş, imparatorluğun batıya dönen yüzünün bir temsili olarak, Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün de hayatının en önemli anlarına tanıklık etmiştir. Bu saray, Atatürk’ün son nefesini verdiği yer olarak tarihe kazınmış, onun hatırasını yaşatan bir mekân haline gelmiştir.

Saray Beşiktaş’ın kendisine de adını veren Dolmabahçe muhitinde yer almaktadır. Bu muhit aslen Boğaziçi’nin büyük bir koyu iken 17. yüzyılda bataklığa dönüşmüş kısımları doldurularak bir bahçeye dönüştürülmesiyle bu adı almıştır. Başlarda padişahların dinlenme ve eğlence ihtiyaçlarını gidermek için bir hasbahçe olarak kullanılan bu alanda Sultan Abdülmecit’in emriyle 13 Haziran 1843 yılında yapımına başlanan saray, 7 Haziran 1856‘da yani 13 yılda bitirilmiş.
İstanbul’un boğaza nazır en nadide konumlarından birinde yer alan sarayın Atatürk’ün son yıllarına ev sahipliği yapması, kendisinin İstanbul’a ilk geldiğinde yaşadığı Beşiktaş Akaretler Sıraevler (dönemin ilk toplu konut örneklerinden) muhitinin hemen aşağısında olmasıyla beraber düşünüldüğünde Atatürk’ün bir semt olarak Beşiktaş’ı çok sevdiği anlaşılabilir.
Marmaray ve Metrobüs gibi yaygın toplu ulaşım araçlarıyla aktarma yapılabilen, Bağcılar – Kabataş tramvayının aynı zamanda vapurlarla ulaşılabilen son durağı olan Kabataş İstasyonu‘ndan, iki tarafı asırlık çınarlarla kaplı ve Atatürk fotoğraflarıyla bezeli Dolmabahçe Caddesi’ni keyifle yürüyerek saraya ulaşılabiliyor. Sarayın ihtişamlı kapıları ve denize nazır konumu, ziyaretçilerini daha içeri girmeden etkiliyor.

Ben sarayın avlusuna adım attığımda, ilk olarak Atatürk’ün bu bahçede yaptığı yürüyüşleri zihnimde canlandırdım. İçeri girdiğimde ise büyüleyici kristal merdivenler ve devasa avizelerden yansıyan ışıkta; Atatürk’ün bu sarayı, çalışma ofisi olarak devlet meseleleriyle ilgilenmek ve yabancı devlet erkânlarını karşılamak için kullandığı zamanları hayal ederek kendimi o günlerde hissetmeye çalıştım. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, devlet merkezinin Ankara’ya taşınmasıyla birlikte İstanbul’daki çalışmalarını yürütmek için Dolmabahçe Sarayı’nı kullanmaya başlaması, bu yapının Atatürk ile özdeşleşmesinde büyük rol oynamıştır.
Saray temelde 3 ana bölümden oluşmaktadır. Padişah’ın ailesinin konakladığı Harem, devlet işlerinin yürütüldüğü Selamlık ve devlet törenlerinin gerçekleştirildiği Muayede (Bayramlaşma) Salonu. Saraya girişte Selamlık hariç Müzekart geçiyor. Tüm sarayı gezebilmek için tam bilet 170 TL, indirimli ve öğrenci bileti 50 TL‘dir.

İçinin ihtişamı insanı büyüleyen Dolmabahçe Sarayı’nın kendine has bir mimari ekolü olmaması, mimarisinde Fransız, Alman, İngiliz ve İtalyan ekollerinin izlerini karışık bir şekilde taşımasından kaynaklanmaktadır. Neobarok olarak adlandırılan mimari tarzda inşa edilmiş sarayın 2’si Türk, 3’ü Osmanlı Ermenisi, biri İngiliz olmak üzere 6 mimarı bulunmaktadır. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gerçekleştirilmeye çalışılan batılılaşma hamlesi ve mimari anlayışına yansımış arayışını da özetlemektedir.
Her ne kadar devletin mali açıdan zorluklarla boğuşmasına neden olan bir süreçte yapılmış olsa da 285 oda, 46 salon, 6 hamamdan müteşekkil ihtişamıyla bugün bile hayranlık uyandıran bu saray, Atatürk tarafından da yabancı heyetlerin karşılanmasında bir yumuşak güç (soft power) olarak kullanılmış olması olasıdır.

Dolmabahçe Sarayı’nın Atatürk ile özdeşleşmesinde en önemli ve hüzün dolu etken, Ulu Önder’in son günlerini geçirdiği, doktorların son tedavilerini uyguladığı sarayın 71 numaralı odasıdır. Bu odada zaman adeta durmuş gibidir. Her şey, 10 Kasım 1938’de saat 9’u 5 geçe son nefesini verdiği andaki gibi korunmuştur.
Yatağının başucunda duran saat, tam o anı gösterir; o saatin durmuş olması, yalnızca zamanın değil, bir ulusun kalbinin de o an durduğunu hissettirir. Burada, Atatürk’ün Türk milletine adadığı ömrünün son dakikaları yaşanmış, onun ölümüyle Türkiye’de derin bir yas başlamıştır. Bu odayı ziyaret etmek, sadece bir liderin yaşamına değil, aynı zamanda bir devlet adamının ülkesine olan bağlılığına tanıklık etmek anlamına gelmektedir. Her yıl 10 Kasım’da bu hisleri yaşamak isteyenlerin akınına uğrayan bu oda bütün bir milletin tek yürek olarak tuttuğu yasın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideallerine bağlılığın en hakiki göstergesini gözler önüne sermektedir.
Dolmabahçe Sarayının Atatürk’ün hayatındaki yerinin ve öneminin böylesine sade bir dille ve bilgi dolu cümlelerle anlatılmış olması okuyucu açısından oldukça değerli. Ayrıca yol ve fiyat bilgisinin sunulması da insanların bu yöndeki merakını gidermesi açısından çok doğru olmuş.
Kendini milletine adamış bir lider. Son nefesini bile bir hastane odasında değil, kurduğu cumhuriyetin imparatorluk bakiyesi olduğunu hatırlatan bir sarayda veriyor. Bunu bile planladığına adım gibi eminim!