İstanbul’un tarihi yarımadasının hemen kıyısında, Boğaz’ın serin sularına nazır bir konumda yükselen ve Yeşilay binası olarak kullanılan Sepetçiler Kasrı, büyüleyici bir mimariye ve derin bir tarihe sahip. Sarayburnu’nun yanında yer alan bu zarif yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem mimarisinin zarif detaylarını taşıyor. Bugün, tarihin içinde gezintiye çıkanlar için sadece bir kasır değil, aynı zamanda insan sağlığını korumaya adanmış bir misyonun merkezi olarak da önemini sürdürüyor. Sepetçiler Kasrı, günümüzde bağımlılıklarla mücadelenin sembolü haline gelmiş durumda.
Yol Tarifi
Yorum Yazın
Paylaşın
Dinleyin
İstanbul’un tarihi yarımadasının hemen kıyısında, Boğaz’ın serin sularına nazır bir konumda yükselen ve Yeşilay binası olarak kullanılan Sepetçiler Kasrı, büyüleyici bir mimariye ve derin bir tarihe sahip. Sarayburnu’nun yanında yer alan bu zarif yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem mimarisinin zarif detaylarını taşıyor. Bugün, tarihin içinde gezintiye çıkanlar için sadece bir kasır değil, aynı zamanda insan sağlığını korumaya adanmış bir misyonun merkezi olarak da önemini sürdürüyor. Sepetçiler Kasrı, günümüzde ev sahipliği yaptığı Yeşilay ile birlikte bağımlılıklarla mücadelenin sembolü haline gelmiş durumda.
Sepetçiler Kasrı’na ulaştığınızda, önce Osmanlı’nın ince zevkini yansıtan mimari detaylar karşılıyor sizi. Sultan III. Murad döneminde, 17. yüzyılda inşa edilen bu kasır, Osmanlı’nın Boğaz’a açılan kapılarından biri olarak kullanılmış. Sepetçilerin kasırda çalışıp padişah ve saraya mahsus sepetler ürettiği söylenir, bu yüzden “Sepetçiler Kasrı” adını almış. Saraydan denize geçiş noktası olması nedeniyle stratejik bir konuma sahip olan kasır, aynı zamanda sultanlar için bir dinlenme yeri olarak da kullanılmış. Boğaz’ın o serin rüzgarı eşliğinde, sarayın yoğun temposundan uzaklaşıp burada huzur bulunurdu.

Kasrın iç mekanında dolaşırken, ince işçilikle yapılmış taş ve ahşap detaylar gözünüze çarpar. Duvarlardaki dekorasyonlar, Osmanlı sanatının sade ama zarif yönünü yansıtır. Pencerelerden Boğaz’a baktığınızda ise, sanki zaman durmuş gibi hissedersiniz. Bu eşsiz manzara, yüzyıllar önce olduğu gibi bugün de göz kamaştırıcıdır. Ancak bu tarihi mekanın sadece geçmişin izlerini taşıyan bir yapı olmadığını bilmek, burayı daha da anlamlı kılar. Bugün bu kasır, toplumun sağlığını korumak için mücadele eden bir kurum Yeşilay’ın genel merkez binası olarak kullanılıyor.
Yeşilay, Birinci Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasında işgal güçlerinin toplumda alkol ve uyuşturucu kullanımını yaygınlaştırarak halkın direniş ruhunu kırma çabalarına karşı kurulmuştur. 5 Mart 1920 tarihinde İstanbul’da, dönemin padişahı Sultan Vahdeddin’in onayı ve Şeyhülislam İbrahim Haydarizade’nin desteğiyle Dr. Mazhar Osman ve arkadaşları tarafından “Hilal-i Ahdar” adıyla faaliyete başlamıştır. Kuruluş gününü anmak amacıyla ülkemizde her yıl 1-7 Mart tarihleri arasında Yeşilay Haftası düzenlenmektedir.

1929 yılında kurumun ismi “Yeşil Hilal” olarak değiştirilmiş, 1936 yılında ise bugünkü adı olan “Yeşilay” kullanılmaya başlanmıştır. 1934 yılında Atatürk‘ün Cumhurbaşkanlığı döneminde ve İsmet İnönü’nün Başbakanlığı sırasında alınan Bakanlar Kurulu kararıyla Yeşilay, “Kamu Yararına Çalışan Dernek Statüsü” kazanmıştır.
Yeşilay’ın faaliyet alanları, kuruluşundan günümüze toplumdaki bağımlılık türlerinin çeşitlenmesiyle genişlemiştir. İlk etapta alkol bağımlılığıyla mücadele eden Yeşilay, daha sonra sigara, uyuşturucu madde, kumar ve yakın zamanda teknoloji bağımlılığıyla mücadeleyi de kapsamına almıştır.
Sepetçiler Kasrı’nda faaliyet gösteren Yeşilay, aynı zamanda burada çeşitli sosyal projelere ve etkinliklere ev sahipliği yaparak toplumun farklı kesimlerine ulaşmayı hedefliyor. Özellikle gençleri hedef alan projeler ve farkındalık kampanyalarıyla, bağımlılıkların önlenmesi konusunda aktif çalışmalar sürdürüyor. Kasırda dolaşırken Yeşilay’ın bu faaliyetlerini, toplumun sağlıklı geleceği için yürüttüğü çabaları daha yakından hissetmek mümkün.

Yeşilay’ın, sağlıklı bir toplum inşa etme yolundaki bu önemli misyonu, Sepetçiler Kasrı’nın tarihi atmosferiyle mükemmel bir uyum içinde. Hem geçmişi hissetmek hem de geleceğe dair umut dolu bir adım atmak isteyenler için, bu tarihi mekan yalnızca bir gezinti noktası değil, aynı zamanda topluma faydalı bir hareketin merkezi. Kasırda düzenlenen etkinlikler, bağımlılıkla mücadele kampanyaları ve çeşitli bilinçlendirme programları ile Yeşilay, bu tarihi yapının duvarları arasında yeni nesillere umut aşılamaya devam ediyor.
Kasrın terasına çıktığınızda, Boğaz’ın manzarası tüm ihtişamıyla önünüze serilir. Yüzyıllardır burada duran Sepetçiler Kasrı, İstanbul’un değişen yüzüne tanıklık etmeye devam ediyor. Ancak şimdi, sadece bir Osmanlı yadigârı olarak değil, insanları bağımlılıklardan koruma mücadelesi veren bir merkez olarak da anlam taşıyor. Sepetçiler Kasrı’ndan ayrılırken, hem İstanbul’un geçmişiyle hem de Yeşilay’ın toplumun geleceği için yaptığı çalışmalarla dolu bir yolculuk yaşamış olursunuz.
Eğer İstanbul’un derin tarihi içinde kaybolmak ve aynı zamanda toplum sağlığına yönelik bir mücadelenin izlerini sürmek istiyorsanız, Sepetçiler Kasrı’nı ziyaret etmek, bu iki farklı ama birbirini tamamlayan hikayeyi bir arada deneyimlemek için mükemmel bir fırsat sunuyor.
Benim anladığım bu kasır zamanında Topkapı Sarayı kompleksinin içindeymiş. Koca sarayda, sadece sepet üreten işçilerin çalıştığı bir yer olarak böyle bir kasır inşa edilmiş olması mantıksız. Muhtemelen bölge sepetçilerin konumlandığı bir yerdi ve daha sonra padişahın keyfine hizmet etmek üzere bu saray yapılınca, Sepetçiler Kasrı adını almıştır.