Fatih Sultan Mehmet

Tamı tamına 31 kez kuşatılıp alınamayan bir şehirdi Konstantiniyye yeni ismiyle İstanbul… Bu şehri almak elbette her imparatorun ve kralın hayaliydi. Ancak bunu gerçekleştirecek kişi henüz surların önüne gelmişti; 12 yaşında tahta çıkan, akabinde tahttan indirilip sonra 19 yaşında yeniden cülus eden “çocuk padişah” Fatih Sultan Mehmet. İktidarını, tahtını, tacını, hazinesini ve hatta canını bile Konstantiniyye önlerine yığmış şehri 52 gün kuşatıp nihayet “çocuk padişahlıktan”, “Ebu’l Feth” olmuştu.

Yol Tarifi

Yorum Yazın

Paylaşın

Dinleyin

Tamı tamına 31 kez kuşatılıp alınamayan bir şehirdi Konstantiniyye yeni ismiyle İstanbul… Bu şehri almak elbette her imparatorun ve kralın hayaliydi. Ancak bunu gerçekleştirecek kişi henüz surların önüne gelmişti; 12 yaşında tahta çıkan, akabinde tahttan indirilip sonra 19 yaşında yeniden cülus eden “çocuk padişah” Fatih Sultan Mehmet. İktidarını, tahtını, tacını, hazinesini ve hatta canını bile Konstantiniyye önlerine yığmış, şehri 52 gün kuşatıp nihayet “çocuk padişahlıktan”, “Ebu’l Feth” olmuştu.

Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı ve tarihi yarımadanın Haliç tarafından görünümü.
Topkapı Sarayı ve tarihi yarımadanın Haliç tarafından görünümü.

Bu şehrin kapılarından içeri girip, Doğu Roma İmparatoru XI. Konstantin Palaiologos’un sarayı olan Bukoleon’un balkonuna çıktığında ağzından şu mısralar dökülmüştü:

“Perdedâri mîkuned der kasr-ı Kayser ankebût.
Bûm nevbet mîzened der târumu Efrasyâb”
(Kayser’in kasrında örümcek perdedarlık yapıyor.
Efrasiyab’ın sarayında baykuş növbet vuruyor.)

Ancak bu şehir, fethedip hemen başkent yapılmaya uygun değildi. Hem Latin istilaları, hem Doğu Roma’nın içine düştüğü ekonomik krizler şehrin harabe haline gelmesine sebep olmuştu. Bu şehrin yeniden imarı için beş yıl geçmesi gerekecek, Sultan bu sürede Edirne’ye dönecekti.

1458’de, günümüzde Bayezıd meydanı olarak anılan şimdiki İstanbul Üniversitesi‘nin olduğu yere, Saray-ı Atîk (Eski Saray) yapılmış ve Sultan buraya gelmişti. Buranın hemen akabinde ise şu anda İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin karşısında bulunan Çinili köşkü 1472’de inşa ettirmişti. Ancak bu iki mekân da Fatih Sultan Mehmet’in hayalindeki “Cihanşümul” sarayın yerini tutmamıştı.

İşte bu amaçla Fatih Sultan Mehmet, yeni bir saray yaptırmaya karar vermişti. 592.600 metrekarelik arazi artık Sultanın yeni sarayı için tahsis edilmişti. 1460’larda inşasına başlanan sarayın konumu, tarihi yarımadanın uç noktasında, günümüzde Sarayburnu olarak adlandırılan mevkide yer alır. Saray, bizzat Fatih’in dehasının izlerini taşır. Sarayın ilk temellerinin atıldığı andan itibaren, Osmanlı’nın yükseliş döneminin azametini sembolize edercesine sade fakat bir o kadar devlet ciddiyeti taşıyan bir mimari anlayışa sahiptir. Geniş avluları, bahçeleri ve birbirinden zarif köşkleriyle bu yapı, adeta İstanbul’un ruhunu yansıtır.

1. Avlu'da bulunan ve Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı'nın asıl girişi olan Bâbüsselam.
1. Avlu’da bulunan ve Topkapı Sarayı’nın asıl girişi olan Bâbüsselam.

Topkapı Sarayı’na ziyaret girişi Bâb-ı Hümayun‘dan (Padişah’ın kapısı) yapılır. Bu kapı, Ayasofya Camii’ne solunuzu verip yürüdüğünüzde karşınıza çıkan saray surlarında (Sûr-ı Sultâni) yer alır. Bu kapıdan giriş tıpkı Osmanlı döneminde de olduğu gibi serbesttir. Kaynaklarda padişaha arzuhal (dilekçe) iletmek isteyen tebaanın buradan giriş yaparak sarayın en geniş avlusu olan Alay Meydanı‘nda (1. Avlu) beklediklerinden bahsedilir. Eğer 1479’da bu kapıdan giren bir Osmanlı devlet adamı olsaydınız, atınız ile buradan ilerleyecektiniz ve kafanızı kaldırdığınız zaman göreceğiniz kitabede şunları okuyacaktınız ve halâ okuyabilirsiniz:

“Bu kutsal kaleyi, karaların ve denizlerin sultanı, Allah’ın gölgesi, İstanbul’un fatihi, Sultan Murad Han’ın oğlu Sultan Mehmed Han, Kasım 1478’de inşa ettirdi”.

Kapının hemen üzerindeyse Fetih Suresi’nden “Yardım Allah’tandır ve fetih yakındır” mealindeki ayet, sağında ve solunda ise kelime-i tevhid yer almaktadır. Bab-ı Hümayun’dan ilerlediğiniz zaman hemen solunuzda Aya İrini Kilisesi’ni (müzesini) göreceksiniz. Buradaki müze dünya tarihinin ilk askerî müzesi olma özelliğine haizdir. Zira Fatih Sultan Mehmet fethin akabinde Bizans ganimetlerini burada sergiletmekteydi.

Bu avluyu geçip Bâbüsselam‘a geldiğinizde ise Topkapı Sarayı’nın asıl girişine ulaşmış olursunuz. Bu girişin hemen sağ tarafında büyükçe bir su fıskiyesi ve hemen onun arkasında farklı dönemlerden kalan çeşmeler göreceksiniz. Bu çeşmelerin sol tarafına baktığınızda irice bir taş sizi karşılayacak, işte o taşın ismi “seng-i ibret” yani ibret taşıdır. Çeşmenin ismi ise “cellat çeşmesidir”. İdamların yapıldığı, akabinde kesilen başların sergilendiği bu taşın hem saraya gelen elçilere, hem devlet adamlarına ibret amacıyla konulduğu şüphe götürmez…

Topkapı Sarayı İkinci Avlu'da yer alan Adalet Kulesi ve Harem ile Divan-ı Hümayun'un girişleri.
Topkapı Sarayı İkinci Avlu’da yer alan Adalet Kulesi ve Harem ile Divan-ı Hümayun’un girişleri.

Bu çeşmenin hemen soluna baktığımız zamansa bizi bir başka saklı eser bekliyor, bu eserin adıysa “binek taşıdır”. Bab-ı Hümayun’dan Babüsselâm’a kadar atla gelen Osmanlı devlet erkânının eğer “kellesi gövdesine lazımsa” burada atlarından inmek zorundaydılar. Zira buradan ilerisine sadece padişah atıyla girebilirdi. Burada sizi Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı o meşhur kapı karşılayacaktır. Bu kapı Fatih Sultan Mehmet Han zamanında sade bir biçimde yaptırılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Han döneminde kapının sağına ve soluna iki kule eklenmiştir. Babüsselam’ın biri dışa, öteki iç avluya açılan iki büyük kapısı arasındaki bölümüne “kapıarası” denirdi. Özetle Babüsselam Topkapı Sarayının sembolüdür. Kapıyı Kapıcıbaşı Ağanın idaresindeki “Bevvaban-ı Dergah-ı Ali” denilen kapıcılar korurdu. Babüsselam bugün Topkapı Sarayı Müzesinin giriş kapısı olarak kullanılmaktadır.

Suçlu devlet adamları ve sürgünler, padişah fermanının çıkışına dek burada hapsedilirlerdi. Kapı üzerinde Kelime-i Tevhid altında Sultan II. Mahmud tuğrası, yanlarda da 1758 yılı onarımını belgeleyen kitabeler ve Sultan III. Mustafa’nın tuğraları vardır. Elbette gezen kişiler şaşıracaktır, Fatih’in yaptırdığı sarayda neden II. Mahmud ve III. Mustafa’nın tuğrası var diye de soracaklardır. Kapı sövelerinin iki yanında sekizer beyitlik birer manzum kitâbe, Bâbüsselâm’ın Sultan III. Mustafa tarafından 1172’de (1758-59) tamir ettirilmiş olduğunu anlatmaktadır. Orada yaşayan son padişah Sultan II. Mahmud olduğu için onun da tuğrası sarayın birçok bölümünde olduğu gibi burada da kendini göstermektedir.

Devlet meselelerinin görüşüldüğü Divan-ı Hümayun ve üst tarafında padişahın dinlediği kafesli pencere.
Devlet meselelerinin görüşüldüğü Divan-ı Hümayun ve üst tarafında padişahın toplantıyı takip ettiği kafesli pencere.

Sarayın asıl giriş kapısı olan Bâbüsselam’dan girdiğiniz anda, sizi üç yol karşılayacaktır. Bunlardan tam ortadaki Babüssade yolu, sol taraftaki Divan Yolu ve sağ taraftaki ise Matba-ı Amire yani büyük mutfak yoludur. Biz sizinle divan yolundan yürümeye başlayalım. Yolun hemen sağında 20’şer metre aralıklarla selam taşları sizi karşılayacaktır. Saraya gelen bir elçi yahut divan mensubu iseniz, Divan-ı Hümayun’a giderken her üç taş önünde de sıra ile durup sultanın tahtının bulunduğu Babüssaade’ye doğru dönerek eğilip selam vermeniz katî teamüller arasındadır. Akabinde karşınıza Divan-ı Hümayun çıkacak ve kafanızı kaldırdığınız zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun neyin üzerinde durduğunu görmenizi sağlayacak olan Adalet Kulesi’ni göreceksiniz. Bu kule Sultan’ın halkına adil yönetimini ve her daim “gözü üstünde” bir bakışı simgeleyen bir abide gibidir.

Kubbealtı ya da Divanhane de denilen Divan-ı Hümayun dairesinde, Sadrazam (Başvezir) ve vezirlerin devlet meselelerini konuşup karara bağladıkları toplantıları Padişah’ın takip etmesi için yapılan, üst tarafta bulunan ve örme bir kafesle kapatılmış pencere, ziyaretçilerin en çok dikkatini çeken yerlerden biridir. İstanbul’un fethinin akabinde padişahın divan toplantılarına bizzat başkanlık etmeyi bırakmasının sonrasında yaptırılan altın kafes sultanın istediği zaman divan toplantılarını gizlice takip edip iktidarını aslında kimseyle paylaşmayıp, “görünmez el” olma hâlini temsil ediyordu. Divanın hemen yanında bulunan Divitçiler Odası ise divan katiplerinin kayıtları tuttuğu kısımdı. Günümüzde bu kısım sarayın önemli koleksiyonlarından olan saat koleksiyonu sergisi olarak ziyaretçilerini beklemektedir.

Harem dairesinde yer alan ihtişamlı “Hünkâr Sofası”.

Oradan çıkıp devam ettiğinizde İç Hazine olarak adlandırılan silah koleksiyonu sizleri karşılayacaktır. Osmanlı padişahlarının eşsiz saldırı ve savunma silahlarını kapsayan koleksiyon ihtişam, naiflik ve gücün simgesi olarak gözler önündedir. Buradan devam ettiğinizde ise sarayın en özel, en derin kısmı olan Enderûn‘a giden kapı sizleri karşılayacak. Bu kapının ismi Babüssaade’dir.

Sultanın tahtının kurulduğu, cülus ve ulufe törenlerinin yapıldığı bu kısım sarayın en özel yeridir. Kapının hemen sağ ve sol tarafında, sanki tarihten çıkıp gelmiş gibi görünen, hükümdarın şahsi muhafızları olan, Enderûn VII. sınıf öğrencilerinden Silahdar Ağalar ise Topkapı Sarayı’nı koruyan günümüzde Jandarma Birlik personeli olup, geçmişin ihtişamını geleceğe taşımaktadır. Babüssaade kapısından ilerlediğimizde ise karşımıza dünyanın kalbinin attığı yer olan Arz Odası çıkacaktır. Burası sultanın izin verdiği kişileri kabul ettiği alandı.

Topkapı Sarayı'nın Sarayburnu tarafından İstanbul Boğazı manzarası.
Topkapı Sarayı’nın Sarayburnu tarafından İstanbul Boğazı manzarası.

Burada alınan kararlar artık tartışılamaz ve hemen uygulanmak zorundaydı. Enderun avlusunda, geleceğin devlet adamlarının yetiştiği yedi sınıf olan Küçük Odalar, Büyük Odalar, Doğancı Koğuşu, Seferli Odası, Kiler Odası, Hazîne Odası ve Has Oda sizleri dört tarafta karşılayacaktır. Bu odalardan Seferliler’de hükümdarların ve hanım sultanların kıyafetlerini, Hazine’de hükümdarların taht, altın ve mücevherlerini (elbette Kaşıkçı Elmasını), Has odada ise Mukaddes emanetleri görmek mümkün. Muhakkak gezmelisiniz. Enderun avlusundan aşağıya doğru yürüdüğünüz zaman sizleri Sultan IV. Murad devrinde yaptırılan Revan ve Bağdat Köşkleri karşılar. Elbette burada olan Kameriye, Sünnet Odası ve havuzu da muhakkak gezmelisiniz.

Bu yazıda Topkapı Sarayı’nın pek çok önemli özelliğine değinilmiş olsa da, yayınlandığı sayfanın konsepti ve kısıtları gereği sarayın içinde şimdi burada bahsedilemeyen daha birçok kıymetli mekân bulunmaktadır.

Kutsal Emanetler bölümünde sergilenen Hazret-i Peygamber'in yayı ve kılıçları.
Kutsal Emanetler bölümünde sergilenen Hazret-i Peygamber’in yayı ve kılıçları.

Fatih Sultan Mehmet’i ve onun İstanbul’la bağını anlamak, ancak Topkapı Sarayı’nın taşlarında, duvarlarında ve odalarında gezinirken mümkün olabilir. Saray, Fatih’in devrinden bugüne kadar yaşayan ve onun ruhunu içinde barındıran bir tarihin ta kendisidir. İstanbul’u fethedip Osmanlı’yı zirveye taşıyan hükümdarın büyük vizyonunu görmek isteyenler için Topkapı Sarayı eşsiz bir kapıdır. Bu kapıdan muhakkak geçmeli ve tarihe dokunmalısınız..

Harem dairesi hariç Müzekart geçerlidir. Müze kartınız yoksa ya da Harem’i de ziyaret etmek isterseniz biletler 1. Avlu’da satılmaktadır. Topkapı Sarayı, Harem ve Aya İrini’yi ziyaret için yerli ziyaretçiler 350 TL, yabancı ziyaretçiler 2000 TL öder, indirimli bilet fiyatı 150 TL‘dir. Müzekart’ı olanlar, Harem için 200 TL (indirimli 100 TL), Aya İrini için ise 150 TL (indirimli 75 TL) ödeyerek bilet alabilirler.

1 Yorum

  1. Gökay Öztürkdiyor:

    Modern dünyada yaşasaydı muhtemelen bir devlet başkanı, stratejist ya da teknoloji devinin CEO’su olurdu ama kim olursa olsun yine dünyayı değiştiren bir isim olurdu.

Fatih Sultan Mehmet için yorum yapın.

Bir yorum yazarak güncel bilgileri paylaşın.